MÜLKİYETİN HAKSIZ YERE İLGİLİ İDARECE DEVRİNİN YAPILMAMASI
Mülkiyet Hakkı Anayasal Güvence Altındadır
Mülkiyet hakkı kişinin en temel anayasal haklarından biridir. Gerek anayasamızda gerekse Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinde güvence altına alınmıştır.
İdareler kamu hizmetinin gereği zaman zaman kişilerin mülkiyet hakkına müdahale etmekte ve el atmakta veya bedeli kişi tarafından idareye ödendiği halde idarece söz konusu taşınmazın tapu devri kişi adına tescil edilmemekte ve idare üzerinde kalmaya devam etmektedir.
Taşınmazların İdare Adına Tescil Edildiği Hallerde Kişilerin Uğradıkları Zararlar
Süreç sonunda ilgili taşınmazın kadastro geçmesi sonucu mülkiyeti idare adına tescil edilmektedir. Bu durumda da mülkiyete bedelinin ödeyen kişi zarara uğramaktadır.
Bu durumda; Asliye hukuk mahkemesinde mülkiyetin kişi adına tescil edilmemesi nedeniyle uğranılan zararların telafisine yönelik tazminat davası açılır. Açılan tazminat davasında uğranılan zarar denkleştirici adalet prensibine göre enflasyon, TEFE/TÜFE artış oranları, döviz artış oranları dikkate alınarak uğranılan zarar hesaplanır.
Bu hesaplanan zarar bedeli ödenen taşınmazın ifasının imkansız hale geldiği tarih itibariyle yasal faizi de eklenerek tazminat olarak ödenir.
Yargıtay ve Yerel Mahkemelerin Konuya Bakışı
Yargıtay ilgili Dairesinin konuyla ilgili kararı şu şekildedir: Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 19.03.2014 gün ve E:2013/19787, K:2014/4310 sayılı kararı :
“Mahkemece, davacı tarafından ödenen satış bedelinin denkleştirici adalet ilkesi gözönünde bulundurulmak suretiyle ödeme tarihinden itibaren dava tarihine kadar ulaşacağı alım gücünün hesaplanması amacı ile bilirkişi raporu aldırılmış, 29.05.2013 tarihli bilirkişi raporunda davacının 05.07.1989 tarihinde ödemiş olduğu 15.025.000 TL’nin dava tarihi 19.12.2012 itibariyle ulaşacağı alım gücü 32.081,75 TL olarak hesaplanmış ve mahkemece bu bedele hükmedilmiştir. Ne var ki dava konusu taşınmaz Aydıncık Kadastro Mahkemesi’nin 20.12.2002 tarihinde kesinleşen ilamı ile tespit harici bırakılmış ve mahkemenin de kabulünde olduğu gibi davacı açısından bu tarih itibariyle ifa imkansız hale gelmiştir.
Hal böyle olunca; mahkemece, davacı tarafından ödenen satış bedelinin ifanın imkânsız hale geldiği 20.12.2002 tarihi itibariyle enflasyon, üretici ve tüketici fiyatları endeksleri, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında konusunda uzman bilirkişi veya kurulundan nedenlerini açıklayıcı, taraf, hâkim ve Yargıtay denetimine elverişli yeni bir rapor alınarak belirlenmesi ve bu miktara hükmedilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek, yanılgılı değerlendirme, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Hükmüne yer verilmiştir.”