AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE’DE KATMA DEĞER VERGİSİNİN TARİHİ GELİŞİMİ VE KATMA DEĞER VERGİSİNİN ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ İLE MUKAYESESİ
AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE’DE KATMA DEĞER VERGİSİNİN TARİHİ GELİŞİMİ VE KATMA DEĞER VERGİSİNİN ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ İLE MUKAYESESİ
1-GİRİŞ
Vergi, Devletin kamu harcamalarını karşılamak için yasalar çerçevesinde, gerçek ve tüzel kişilerden ödeme gücü nispetinde karşılıksız olarak ve zora dayanarak aldığı parasal değerlerdir.
Türk vergi sisteminde 1927 yılından itibaren katma değer vergisi benzer harcama vergileri yer almıştır. 1985 yılında 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile Türk vergi sisteminde dolaysız vergilerden dolaylı vergilere geçiş olmuştur. Katma değer vergisi, vergi gelirleri içinde önemli bir paya sahiptir.
Katma değer vergisi, mal ve hizmetlerin üretiminden nihai tüketiciye ulaşmasına kadar geçirdikleri her aşamadaki “katma değerin” vergilendirilmesi ile alınan bir harcama vergisidir. Katma değer ise bir malın ya da hizmetin satış fiyatı ile o malın veya hizmetin alış fiyatı arasındaki farktır.
Vergi sistemleri vergi mükelleflerinin gerçek ödeme gücüne ulaşabilmek için gelir, harcama ve servet temeline oturtulmuştur. Katma Değer Vergisi (KDV) ve Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) gibi dolaylı vergiler mükelleflerin harcamalarını esas alan vergilerdir. Dolaylı vergilerde matrah ve ödenecek vergi hesaplanırken mükelleflerin gelirleri dikkate alınmaz. Bu yönüyle dolaylı vergiler, gelir. Dağılımını olumsuz yönde etkilemesi nedeniyle eleştiri konusu yapılmaktadır.
Bugün en gelişmiş ve çağdaş bir vergi olarak kabul edilen Katma Değer Vergisi’nin (KDV), aynı zamanda çok kısa sayılabilecek bir geçmişi bulunmaktadır. Dünyada ilk olarak bugünkünden bir hayli farklı olsa da- bir devlet vergisi olarak 1954 yılında Fransa’da uygulamaya başlanmış, sonrasında çeşitli ülkeler tarafından kolaylıkla benimsenmiş ve maliye tarihinin en hızlı yayılan vergisi olmuştur. Günümüzde dünyada 100 civarında ülkede KDV’nin farklı şekillerde uygulandığı görülmektedir. Ülkemizde de 25.10.1984 tarihinde kabul edilen 3065 sayılı “Katma Değer Vergisi Kanunu” 01.01.1985 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Katma Değer Vergisi (KDV) ile Özel Tüketim Vergisi (ÖTV)gibi vergiler çağdaş vergilemenin en temel araçları arasında kabul edilmektedir. Çalışma kapsamında, Türkiye özelinde ele alınan KDV’nin tarihçesi ve diğer bir dolaylı vergi olan Özel Tüketim Vergisi’nin KDV karşısındaki durumu ve mukayesesi ile makalemizi bitireceğiz.
2-KATMA DEĞER VERGİSİNİN AVRUPA BİRLİĞİ ÇERÇEVESİNDE TARİHİ
Harcamalar üzerinden alınan ve tüketim vergisi olarak da adlandırılan Katma Değer Vergisi’ni, ilk defa Yale Üniversitesi Profesörlerinden Thomas S.ADAMS, 1918 yılında Milli Vergileme Kurulu’ndaki konferansında “Tadil Edilmiş Kurumlar Vergisi” adı ile ortaya atmış, 1919 yılında ise Almanya hükümetinin ekonomi danışmanı da olan Dr. Wilhem Von. SİEMENS, bu sistemi “Yeni Bir Muamele Vergisi” olarak hükümete tavsiye etmiştir. Von Siemens, Almanya’da uygulanmakta olan muamele vergisinin yerine KDV’yi önermiştir. [1]
Ancak KDV ilk defa Fransa’da 1948 yılında uygulanmaya başlanmıştır. KDV, önceleri sadece imalat aşamasında uygulansa da 1954 yılından başlayarak tüketim tipi vergiye dönüştürülmüştür.
Fransa, Federal Almanya, Hollanda, Belçika, İtalya ve Lüksemburg arasında imzalanan ve 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma anlaşması ile Avrupa ekonomik Topluluğu (AET-AB) kurulmuştur. Topluluğunun görevi, bir Ortak Pazarın kurulması ve üye ülkelerin ekonomik politikalarının birbirlerine yakınlaştırılması yoluyla istikrar içinde dengeli ve sürdürülebilir bir kalkınmayı sağlamaktır. Bu amaçlara ulaşmak için, üye devletlerarasında gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarını ve eş etkili diğer bütün tedbirlerin kaldırılması ve kişiler (sosyal alanda), mallar (ekonomik alanda) ve sermayelerin (mali alanda) serbest dolaşımı öngörülmektedir.[2]
Anılan Anlaşmanın 95-100. Maddelerinde vergi sistemlerinin uyumlaştırılmasına ilişkin hükümler yer almaktadır. 99 ve 100. Maddelerinde ise, dolaylı vergilerin uyumlaştırılması konuları hükme bağlanmıştır.[3]
Dolaylı vergilerin uyumlaştırılmasının temel amacı, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kuruluş amacına uygun olarak rekabette de tarafsızlığı sağlamaktır. Başka bir deyimle manada serbest rekabet ortamını oluşturmaktır. Bunun için üye ülkelerin dolaylı vergilerinin berrak ve nötr olması gerekmektedir.
Avrupa Topluluğu Komisyonu yukarıda belirtilen amaçları gerçekleştirmek amacıyla üye Devletlerin dolaylı vergilerini ahenkleştirmek için 1959 yılında çalışmalarına başlamıştır. Komisyon 1960 yılında Neumark başkanlığında Maliye ve Vergi Komitesini kurarak bu konuda öneri getirmekle görevlendirilmiştir. Maliye ve Vergi Komitesi muamele vergileri konusunda Fransa’da yürürlükte bulunan genel bir satış vergisi olan katma değer vergisini 1963 yılında önermiş ve bu öneri Avrupa Toplulukları Konseyince benimsenmiştir.[4]
Roma Antlaşması, AB Pazarı’nda mal, sermaye ve hizmetlerin serbestçe dolaşımını öngörür. Fakat üye ülkelerin muamele vergileri yapı ve oranları itibarıyla önemli farklılıklar gösterdiğinden, bu amacın gerçekleşmesi mümkün görülmemektedir. Üye ülkelerden sadece Fransa’da KDV kullanılmakta, diğer devletler yayılı muamele vergisini uygulamaktadırlar. Yayılı muamele vergileri, dikey bütünleşmeyi özendirmekte, vergi piramidine neden olmakta, malların geçtikleri üretim aşamasının farklılığına göre farklı miktar ve oranlarda vergi yükü oluşturabilmektedir.[5]
Söz konusu mali farklılıklar mal ve hizmetlerin serbestçe ve eşit şartlarda dolaşımı önünde önemli bir engel oluşturmaktadır. Dolayısıyla, üye ülkelerin vergi yapılarının da uyumlaştırılması zorunluluğu ortaya çıkar. AB üyesi ülkeler 1967 yılında, üye ülkelerin muamele vergilerinin uyumlaştırılması çerçevesinde ortak KDV sistemine geçilmesini öngörmüşlerdir. Bu kapsamda en önemli ve kapsamlı düzenlemeler 17 Mayıs 1977 tarih ve 77/338/EEC sayılı Konsey Direktifi olan 6. direktifte yer almaktadır. 6. Direktifte; ortak KDV sistemi tek tip matrah uygulaması ve ortak istisnalar yer almaktadır.
1987 Yılında yürürlüğe giren Tek Avrupa Senedi ile Roma Anlaşmasına Ortak Pazar Hedefi eklenmiştir.[6]Emeğin, malların ve sermayenin serbestçe dolaştığı Avrupa Birliği’nde üye Devletler haksız rekabete meydan vermemek için kendiliğinden hiçbir zorlama olmadan KDV oranlarını birbirlerine yakınlaştırmışlardır.
Avrupa Birliğine üye Devletlerde KDV uygulanması zorunludur. Ama bütün üye ülkelerin katma değer vergisi kanunlarının Gümrük Kanunu gibi ayni ve tek düze olduğunu söylemek mümkün değildir. Esasen buna gerek de yoktur. Çünkü direktifler belirli konularda üye Devletlere bir marj tanımakta veya serbest bırakmaktadır. KDV uygulamaya başlanıldıktan sonra Komisyon tarafından çok sayıda direktif yayınlamaya devam edilmiştir.
Yine Avrupa Birliğinde, indirimli oran uygulamasının H listesindeki mal ve hizmetlerde olduğu göz önüne alınırsa, indirimli oran uyguladığımız mal ve hizmetlerin kapsamında da uyum sorunumuzun olduğu görülmektedir.[7]
3-KATMA DEĞER VERGİSİNİN TÜRK VERGİ SİSTEMİ ÇERÇEVESİNDE TARİHİ
Harcama vergileri denildiği zaman, ilk olarak katma değer vergisi akla gelmektedir. Katma Değer Vergisinin tarihi, harcamalar üzerinden alınan vergilerin ilkel haliyle uygulanmasıyla eski Mısır’a ve Roma’ya kadar dayanmaktadır. Örneğin Roma’da alım ve satım üzerinden %1 oranında alınan “centisimum rerum venalium” muamele vergilerinin ecdadı olarak kabul edilmiştir.1 Katma değer vergisinin tarihsel gelişimi, insan toplumlarının tarihi kadar eski olmakla beraber 20.yüzyıldan itibaren ortaya atılmış ve uygulanmaya başlanmıştır. İlk defa 1919 yılında Almanya’da Von Siemens ve 1920 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Thomas Adams makalelerinde katma değer vergisi fikrini savunmuştur, ancak uygulama daha geç olmuştur.[8]
Ülkemizde 1927 yılında kabul edilen Türk İmalat Muamele Vergisi, ilk madde indirimi müessesi sebebiyle bugünkü katma değer vergisinin ön adımlarını teşkil etmekteydi. Aslında Ülkemizdeki bu uygulama, katma değer vergisinin ilk örneklerinden biri olarak kabul edilebilir. Katma değer vergisinin modern şekli ile uygulanmasına teşebbüs eden ilk ülke Japonya olmuştur. Japonya 1950 yılında Katma Değer Vergisi Kanunu’nu çıkarmış, ancak hiç uygulanamadan yürürlükten kaldırmıştır. İkinci uygulama 1953 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde, daha sonra da 1954 yılında Fransa uygulanmıştır.2 Katma değer vergisi Danimarka 1967, Almanya 1968, Hollanda 1969 Lüxemburg 1970, Belçika l971, İngiltere ve İtalya ise 1973 yılında uygulamaya başlanmıştır.
Ülkemizde muamele vergileri uygulaması Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar dayanmaktadır. 1926 yılında 735 sayılı Umumî İstihlak Vergisi Kanunu ile başlayan ve 737 sayılı Eğlence ve Hususi İstihlak Vergisi Kanunu devam eden yayılı muamele tipi vergi sistemi, dünyadaki en eski KDV uygulamalarından birini oluşturmaktadır.
Ancak bu vergi uygulamaları, fazla başarılı olamamıştır. 1927 yılında, 1039 sayılı Muamele Vergisi Kanunu yürürlüğe girmesi ile ülkemizde toplu muamele vergi sistemine geçilmiştir. 1039 sayılı Muamele Vergisi Kanunu ile uygulanan Muamele Vergisi, beyan esasına dayanmaktaydı. Söz konusu Kanun dört yıl sonra yürürlükten kaldırılmış ve 1931 yılında 1860 sayılı Muamele Vergisi Kanunu yürürlüğe girmiştir. Muafiyet ve İstisnaları genişleten bu Kanun ile “ilk madde indirimi” usulü ilk defa uygulanmıştır. Yine dört yıl sonra 2430 sayılı Kanun çıkarılmış ve bu Kanun ile vergi oranları değiştirilmiştir.
2430 sayılı Kanun altı yıl uygulandıktan sonra 1940 yılında yürürlükten kaldırılmış ve 3843 sayılı Muamele Vergisi Kanunu yürürlüğe konulmuştur. 3843 sayılı Kanun ile vergi, imâl olunan maddeler muamele vergisi; banka, banker ve sigorta şirketleri muamele vergisi; ithalat muamele vergisi olmak üzere üçe ayrılmıştır. Ayrıca Kanunu’nun vergiyi toptan ticaret alanına yaymasına ilişkin düzenlemeleri, bazı maliyeciler katma değer vergisinin örneği olarak nitelendirmiştir.[9]
1957 yılında Gider Vergileri Reformu ile yürürlüğe giren 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu ikiye ayrılmış bir sistem oluşturulmuştur. Bu sistemde istihsâl vergisi ve hizmet vergisi ayrımı yapılmıştır. İstihsâl vergisi, büyük üretime konu olan ilk ve ana istihsâl maddeleri üzerinden alınmakta olup, küçük ve orta işletmeleri vergi dışında bırakan toplu muamele vergisi türü niteliğini oluşturmaktaydı. Ayrıca bu vergi, özel tüketim vergilerine tabi maddeleri (şeker hariç) bünyesine dâhil etmiştir. Hizmet vergileri ise banka ve sigorta muamele vergisi, nakliyat vergisi ve P.T.T.Hizmetleri Vergisi olarak üç kısma ayrılmıştır.
Ülkemizde 1985 yılından önce mal ve hizmetler üzerinden alınan ve harcama vergileri sistemini oluşturan ve yürürlükte olan, İstihsal Vergisi, Nakliyat Vergisi, PTT Hizmetleri Vergisi, Şeker İstihlak Vergisi, İlân ve Reklâm Hizmetleri Vergisi ve İşletme Vergisi bir bütünlük oluşturmamaktadır. Bu sebeple ekonomik hedeflere ulaşma güçleşmekte ve farklı vergi yükleri oluşmaktadır. Bu sistemin ekonomik, mali ve sosyal gereklere uygun duruma getirilmesine, katma değer vergisi sistemi çözüm olarak görülmüştür.
Türkiye’de günümüzün en modern harcama vergisi olarak kabul edilen KDV uygulamasına geçilmesine ilişkin tedbir ve politikalara ilk kez İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yer verilmiştir. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda uygulamaya geçilmesi, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda geçiş için gider vergilerinin tabanının genişletilmesi öngörülmekle beraber, uygulamaya ancak Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde geçilebilmiştir.
1972 yılında Maliye Bakanlığı’nda bir komisyon kurularak ilk tasarı hazırlanmıştır. Bu ilk Türk KDV kanun tasarısı hazırlandığı sırada Almanya ile işbirliğine gidilerek tasarının iyileştirilmesinde Almanya’nın tecrübelerinden faydalanılmıştır. 1971, 1974, 1976, 1977 ve 1978 yıllarında Maliye Bakanlığı’nca beş kez kanun tasarısı taslağı hazırlanmıştır. Ayrıca 1980 yılında iki ayrı kanun tasarısı hazırlanarak parlamentoya sunulmuş fakat kanunlaştırılamamıştır. 1 Ocak 1985 tarihinde uygulamaya giren KDV, gelir vergisinden sonra, sağladığı gelir açısından, Türk Vergi Sisteminin ikinci büyük vergisi olmuştur. Yürürlüğe girdiği tarihte tek orana sahip olan KDV sistemi, 1986 Temmuz ayından itibaren çok oranlı olarak uygulanmıştır. Kanunun ilk uygulamasında genel KDV oranı %10 iken bu oran ilerleyen yıllarda sürekli yükseltilerek 2001 yılında bugünkü seviyesi olan %18’e gelmiştir. Türkiye’de halen %1, %8 ve %18 olmak üzere üç ayrı KDV oranı uygulanmaktadır.
4-ÖZEL TÜKETİM VERGİSİNİN TARİHSEL ÇERÇEVESİ VE ÖZELLİKLERİ
Üretimden yâda üretimin belirli bir aşamasından genel olarak alınmayıp da tek tek belirlenen bazı ürün ve hizmetlerden alınan vergilere, özel tüketim vergisi denilmektedir. · Özel tüketim vergisi ekonomik sürecin üretim ve dağıtım aşamalarında veya bunların sadece birinde belirlenen bazı mal ve hizmetlerden alınmaktadır. [10]Özel tü- ketim vergisi belirli mal ve hizmet gruplarına uygulanmakta ve böylece bir ülke ekonomisi içinde üretilen değerlerle, ithal edilen bazı mal ve hizmetler özel tüketim vergisinin konusunu oluşturmaktadır. Dünya uygulamalarına bakıldığında genel tüketim vergileri yanı sıra sözü edilen özel tüketim vergilerinin, bir yandan gelir toplama diğer yandan ise tüketicilerin harcama kalıplarını etkileme açısından giderek önem kazandığı ve bu türden vergilerin toplam vergi hasılatları içerisinde önemli bir yer tutmaya başladığı sistemimizi basitleştirmek amacıyla köklü düzenlemelere gidilmiş ve bu doğrultuda 1985 yılında tüketim vergileri alanında yapılan reform ile KDV uygulamaya. Konulmuştur. Avrupa Birliği ile yapılan uyum çalışmaları ile ilgili olarak 12.06.2002 tarih ve 24 783 sayılı Resmi Gazetede 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu kabul edilmiştir. Bu kanun ile dolaylı vergiler kapsamında yer alan ÖTV de ülkemizde uygulama alanı bulmuştur. Dolaylı vergiler alanında yapılan bu reform la, 16 adet vergi, harç, fon ve pay yürürlükten kaldırılmıştır. 1 Ağustos 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu yirmi madde ve iki geçici maddeden oluşmaktadır. Ayrıca Maliye Bakanlığınca iki tane Özel Tüketim Vergisi Kanunu Genel Tebliği düzenlenmiştir. Gelir, Kurumlar, KDV’den sonra dördüncü büyük vergi durumuna gelen Özel Tüketim Vergisi yaklaşık 1500 mükellefi ve 207 çeşit ürünü kapsamaktadır.
5-KATMA DEĞER VERGİSİ İLE ÖZEL TÜKETİM VERGİSİNİN BENZERLİKLERİ FARKLILIKLARI
Türk Vergi Sisteminde dolaylı vergiler alanında reform 01 .01 .1985 tarihinde yürürlüğe giren 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile başlamıştır. KDV, mal ve hizmetlerin ithali veya üretiminden nihai tüketiciye kadar olan bütün aşamalarda yaratılan katma değer üzerinden alınmaktadır. Dolaylı vergilerde ikinci reform denebilecek değişiklik 06.06.2002 tarih ve 24783sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’dur.
Dolaylı vergiler harcama sırasında fiyata dâhil edilmektedir. Böylece mükellef psikolojik olarak vergi yükünü daha az hissetmekte mali anestezi etkisi görülmektedir. Dolaysız vergilerden olan Gelir ve Kurumlar Vergisi’nde ise mükellef kazancından bir kısmını götürüp vergi dairesine yatırmaktadır. Elde edildiği takvim yılından sonraki yılda ödenen dolaysız vergilere karşı vergi direnci daha kuvvetli olmaktadır.
KDV ve ÖTV’nin yürürlüğe girmesiyle birçok vergi, harç, fon ve pay kaldırılmıştır. Böylece dolaylı vergi yapımız sadeleşmiştir. Nitekim KDV Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle 8 adet vergi, harç, fon ve pay kaldırılmıştır.ÖTV’nin yürürlüğe girmesiyle 16 adet vergi, harç, fon ve pay kaldırılmıştır. ÖTVK’nın 18. maddesinde yürürlükten kaldırılan hükümler sayılmıştır. Kanun metni incelendiğinde aşağıdaki vergi, harç, fon ve payların yürürlükten kaldırıldığı anlaşılmaktadır. KDV Kanunu madde 47 ve ÖTV Kanunu madde 16’da kabul edildiği gibi; ithalatta vergi Gümrük idaresince uygulanır. Ayrıca ithalattan alınan vergilerle ilgili düzeltme işlemleri de Gümrük Kanunundaki esaslara göre işlem yapılır.
KDV ve ÖTV Kanunlarında ortak istisnalar vardır. Bu istisnaların başında ihracat istisnası gelmektedir. Teslimin yurt dışındaki bir müşteriye yapılması ve teslim konusu malın Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bölgesinden çıkmış olması şartıyla ihracat sırasında bu vergiler alınmaz. Ayrıca karşılıklı olmak kaydıyla yabancı devletlerin Türkiye’deki diplomatik temsilcilikleri, konsoloslukları ve uluslararası anlaşmalarla vergi muafiyeti tanınan uluslararası kuruluşlar ve bunların diplomatik haklara sahip mensuplarının yaptıkları harcamalar kanunlarda belirtilen şartları taşımaları halinde KDV ve ÖTV den istisnadır.
KDV Kanunu’nun 11 /c maddesinde ihraç edilmek şartıyla imalatçılar tarafından kendilerine teslim edilen mallara ait KDV ihracatçılar tarafından ödenmez. Mükelleflerce tahsil edilmeyen ancak ilgili dönem beyannamesinde beyan edilecek olan bu vergi, vergi dairesince tarh ve tahakkuk ettirilerek tecil olunur. Söz konusu malların, ihracatçıya teslim tarihini takip eden aybaşından itibaren 3 ay içinde ihraç edilmesi halinde, tecil ·edilen vergi terkin olunur. Ayrıca ihracatın yukarıdaki şartlara uygun olarak gerçekleştirilmemesi halinde yine KDV Kanununun aynı maddesinde öngörülen yaptırımlar uygulanır. ihraç edilmek kaydıyla ihracatçılara teslim edilen mallara ait ÖTV mükelleflerce ihracatçılardan tahsil edilmemesi şartıyla, bu mükelleflerin talebi üzerine vergi dairesince tarh ve tahakkuk ettirilerek tecil olunur. Verginin tarh ve tahakkuk ettirilebilmesi için mükellef tarafından beyannamede gösterilmesi gerekir. ÖTV Kanununda belirtilmese de malı teslim eden ÖTV mükellefinin, bu tecil ve terkin uygulamasından yararlanabilmesi için KDV Kanununda belirtildiği gibi ihracatçıdan tahsil etmediği bu vergiyi beyannamesinde göstermesi gerekir. Söz konusu malların ihracatçıya teslim tarihini takip eden ay başından itibaren 3 ay içinde ihraç edilmesi halinde tecil edilmesi gereken vergi terkin olunur. İhracatın yukarıdaki şartlara uygun olarak gerçekleştirilmemesi halinde ise tecil olunan vergi vade tarihinden itibaren 6183 sayılı AATUHK’un 51. Maddesine göre belirlenen gecikme zammı ile birlikte tahsil olunur.
KDV Kanunu madde 19’a ve ÖTV Kanunu madde 1 O’a göre; KDV ve ÖTV’ye ilişkin istisna ve muafiyetler ancak bu kanunlara hüküm eklenmek veya bu kanunlarda değişiklik yapılmak suretiyle düzenlenir. Diğer kanunlarda yer alan istisna veya muafiyet hükümleri bu vergiler bakımından geçersizdir. Uluslararası anlaşma hükümleri saklıdır.
ÖTV | KDV |
İthalat veya imalatta bir kez alınır. | İthalat veya imalattan tüketime kadar her safhada alınır. |
Alıcılar açısından gider veya maliyet unsurudur. | Bazı istisnalar hariç maliyet unsuru değildir. |
Aynı listedeki mal imalatta da kullanılırsa indirim imkanı vardır. | Yüklenilen vergilerin hepsi indirim konusu yapılıyor |
Genelde her mal için farklı oran ve tutarlar uygulanır. | İki grup mal için indirimli, diğer tüm mal ve hizmetler için genel vergi oranı uygulanır. |
İstisnaları sınırlı | İstisnalar daha çok |
İthal edilen veya ÖTV mükellefinden alınan malların ihracında ÖTV iade edilebilir | Her safhada ihracatçı ödediği ve telafi edemediği verginin iadesini alabilir. |
Listeler itibariyle vergilendirme dönemleri, beyan ve ödeme süreleri farklıdır. | Bazı mükellefler için 3 aylık dönem dışında vergilendirme dönemi, beyan ve ödeme süresi sabittir. |
KDV, imalattan veya ithalattan tüketim aşamasına kadar her safhada uygulanır. İthalatçı, imalatçı, toptancı ve perakendeci olmak üzere bütün aşamalardan alınan vergi yayılı bir vergidir. Her aşamada alınan vergi satıcı için bir maliyet unsuru olduğundan fiyatlarda piramitleşme etkisi yapar. Fakat KDV’de öngörülen indirim müessesesi bu olumsuz durumu giderici bir araçtır. ÖTV’de durum daha farklıdır. ÖTV ithalat veya ilk iktisap aşamasında bir defaya mahsus olmak üzere alındığından toplu muamele vergisi özelliği taşımaktadır. Vergilendirilmiş bir malın tekrar vergilendirilmesi söz konusu olmadığından yayılı muamele vergilerinde karşılaşılan piramitleşme etkisi görülmez. Fakat ödenen bu verginin KDV’de olduğu gibi indirim konusu yapılamaması nedeniyle maliyetleri arttırıcı etkisi vardır. Çünkü ÖTV’de indirim müessesesi çok dar kapsamlı tutulmuştur. Özel tüketim vergisine tabi malların , yer aldığı listedeki başka bir malın imalinde kullanılması halinde ödenen vergi, Maliye Bakanlığınca belirlenen esaslara göre ödenecek vergiden indirilir (ÖTVK madde 9).
KDV’ de advolerem vergileme var iken ÖTV de spesik vergilendirme esası daha yaygın olarak kullanılmaktadır.
6-SONUÇ
KDV ilk kez 1954 yılında Fransa’da uygulamaya konulmuş, hızla yayılarak 1990 yılı itibariyle 54 ülkede uygulanır hale gelmiş ve AB’de ortak gider vergisi olarak kabul edilmiştir. Türkiye’de KDV’ye geçiş çalışmalarına İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda başlanılmış, ancak uygulamaya Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde geçilebilmiştir. 1 Ocak 1985 tarihinde yürürlüğe giren KDV, vergi gelirleri içinde önemli bir paya sahip olmuş ve gelir vergisinden sonra Türk Vergi Sisteminin ikinci büyük vergisi haline gelmiştir. 1985 yılından 1986 yılı Temmuz ayına kadar KDV’de tek oran uygulanmışken, bu tarihten sonra çok oran uygulamasına geçilmiştir. 1.1.1985 tarihinden 1.3.1995 tarihine kadar oran ve liste değişikliğini düzenleyen bir çok Kanun ve Kararname çıkartılmış ve 14 farklı oran uygulanmıştır. KDV oran ve listelerinin sık sık değiştirilmesi, zaten zor olan KDV uygulamasını daha da güçleştirmiştir.
Avrupa Birliği ile vergisel uyumlaştırma çalışmaları çerçevesinde 01.01.1985 yılından itibaren ülkemizde uygulanmaya başlanan KDV, ülkemiz vergi tarihinde en çok tartışılan vergilerden biri olmuştur. KDV’yi bu denli tartışılır kılan, dolaylı vergilerin vergi adaletsizliğinin önemli sebeplerinden biri olarak görülmesidir.
2002 yılından itibaren uygulanmaya başlanan ÖTV, Türk Vergi Sisteminde ciddi etkiler meydana getirmiştir. ÖTV’nin uygulanmaya başlamasını izleyen süreçte KDV’nin toplam vergi gelirleri içerisindeki payının artmakta, buna karşılık dolaylı vergiler içerisindeki payının ise azalmakta olduğu görülmektedir. Buna karşılık ÖTV’nin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı pek değişmezken dolaylı vergiler içerisindeki payı ise azalma eğilimindedir. Adaletsizliğe neden olduğu gerekçesiyle tartışılan bu iki vergi türünün hem olumlu hem de olumsuz hem benzer hem de farklı yanları bulunmaktadır.
Fırat İnsel
Vergi Müfettişi
Sorularınız için: davavergi@gmail.com
Yasal Uyarı: Yazılar tamamen yazarın kişisel görüşleri olup başka hiçbir kişi veya kurumu bağlamaz. Sitemizde yayınlanan yazılar telif hakları nedeniyle izin alınmaksızın ve atıf yapılmaksızın kullanılamaz. Yapılan atıflarda, MÜKELLEFHABER / www.davavergi.com adreslerinin belirtilmesi zorunludur.
KAYNAKÇA
ACAR, İbrahim Attila; MERTER, Mehmet Emin (2005), “Türkiye’de 1980 Sonrası Dönemde Vergi Denetimi ve Vergi Denetiminde Etkinlik Sorunu”, Maliye Dergisi, Ocak-Şubat 2005, Sayı: 147, s. 10.
ACAR, İbrahim Attila; MERTER, Mehmet Emin , “T Türk Vergi Sisteminde KDV Uygulaması ve Etkinliğinin Analizi”, Maliye Dergisi, Temmuz-Aralık 2007, Sayı: 153
ÇAKIR, Meral; “Katma Değer Vergisi Gözüyle Özel Tüketim Vergisine Bakış” http://www.kobiline.com/docs/AATax/article/OTV.doc
ÇAPAR, Mustafa (2004),“Özel Tüketim Vergisi ve Türkiye Uygulaması”,http://www.sayistay.gov.tr/yayin/dergi/icerik/der52m6.pdf
KATMA DEĞER VERGİSİNİN TARİHÇESİ, https://vergidosyasi.com/2018/09/10/katma-deger-vergisinin-tarihcesi/
Gürlek, S. Pelin.(2007). Harcamalar Üzerinden Alınan Vergilerden Katma Değer Vergisi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. (yayımlanmamış yüksek lisans Ödevi). İstanbul.
GÜRCÜ, GÜNGÖR; “TÜRK VERGİ SİSTEMİNDE KATMA DEĞER VERGİSİNİN TARİHİ, VERGİ GELİRLERİ İÇERİSİNDEKİ YERİ Ve REFORM İHTİYACI”, Vergi Raporu, Aralık 2017, Sayı: 219
YILMAZ , Murat; “TÜRK VERGİ SİSTEMİNDE KATMA DEĞER VERGİSİNİN TARİHİ, VERGİ GELİRLERİ İÇERİSİNDEKİ YERİ Ve REFORM İHTİYACI”, Vergi Raporu, Aralık 2017, Sayı: 219
KARAKOÇ, Güven (2003), “Özel Tüketim Vergisinin Vergi Sistemimizdeki Yeri”, Vergi Raporu, 2003
ÇAPAR, Mustafa (2003), “Özel Tüketim Vergisi Ve KDV Arasındaki Temel Benzerlikler Ve Farklılıklar ”, Vergi Raporu, 2003
3065 Sayılı KDV Kanunu
4760 Sayılı ÖTV Kanunu
[1] ÇAPAR, Mustafa (2003), “Özel Tüketim Vergisi Ve KDV Arasındaki Temel Benzerlikler Ve Farklılıklar ”, Vergi Raporu, 2003
[2] KARAKOÇ, Güven (2003), “Özel Tüketim Vergisinin Vergi Sistemimizdeki Yeri”, Vergi Raporu, 2003
[3] YILMAZ , Murat; “TÜRK VERGİ SİSTEMİNDE KATMA DEĞER VERGİSİNİN TARİHİ, VERGİ GELİRLERİ İÇERİSİNDEKİ YERİ Ve REFORM İHTİYACI”, Vergi Raporu, Aralık 2017, Sayı: 219
[4] KARAKOÇ, Güven (2003), “Özel Tüketim Vergisinin Vergi Sistemimizdeki Yeri”, Vergi Raporu, 2003
[5] ÇAPAR, Mustafa (2003), “Özel Tüketim Vergisi Ve KDV Arasındaki Temel Benzerlikler Ve Farklılıklar ”, Vergi Raporu, 2003
[6] YILMAZ , Murat; “TÜRK VERGİ SİSTEMİNDE KATMA DEĞER VERGİSİNİN TARİHİ, VERGİ GELİRLERİ İÇERİSİNDEKİ YERİ Ve REFORM İHTİYACI”, Vergi Raporu, Aralık 2017, Sayı: 219
[7] YILMAZ , Murat; “TÜRK VERGİ SİSTEMİNDE KATMA DEĞER VERGİSİNİN TARİHİ, VERGİ GELİRLERİ İÇERİSİNDEKİ YERİ Ve REFORM İHTİYACI”, Vergi Raporu, Aralık 2017, Sayı: 219
[8] ÇAPAR, Mustafa (2003), “Özel Tüketim Vergisi Ve KDV Arasındaki Temel Benzerlikler Ve Farklılıklar ”, Vergi Raporu, 2003
[9] YILMAZ , Murat; “TÜRK VERGİ SİSTEMİNDE KATMA DEĞER VERGİSİNİN TARİHİ, VERGİ GELİRLERİ İÇERİSİNDEKİ YERİ Ve REFORM İHTİYACI”, Vergi Raporu, Aralık 2017, Sayı: 219
[10] GÜRCÜ, GÜNGÖR; “TÜRK VERGİ SİSTEMİNDE KATMA DEĞER VERGİSİNİN TARİHİ, VERGİ GELİRLERİ İÇERİSİNDEKİ YERİ Ve REFORM İHTİYACI”, Vergi Raporu, Aralık 2017, Sayı: 219